1901 yılında inşa edilen Flatiron Binası’nın sıra dışı tasarımının ardındaki ilham verici öyküyü anlatmak için zamanda biraz daha geriye gitmemiz gerek.
Flatiron Binası’nın mimarı Daniel Burnham’ın bir hatası sonucu 1893 yılında Chicago’da yaşanan dramatik bir olay New York’un silüetinin sonsuza dek değişmesine sebep oldu.
Bu olay Monadnock Binası’nın batışıydı. Yanlış duymadınız bina batıyordu!
Daniel Burnham’ın mimarı olduğu ve o yıllarda dönemin en yüksek ve en ağır binası olan Monadnock Binası, inşasından kısa bir süre sonra büyük bir sorunla karşılaştı.
Bina, çok ağırdı ve ağırlığından dolayı zemine batmaya başlamıştı.
Monadnock Binası’nın ağır taş ve tuğla yapısı, Chicago’nun yumuşak zemininde batarak yavaşça kayboluyordu.
Bu durum, mimarlar ve mühendisler için büyük bir ders niteliğindeydi çünkü bu olayın ardından mühendisler ve mimarlar gökdelenlerin geleceği hakkında yenilikçi çözümler üretmek zorunda kaldı.
Monadnock Binası’nın hatalarından ders alan Daniel Burnham, aynı hataya düşmemeye kararlıydı.
Birkaç yıl sonra, New York’ta yeni bir yapı inşa etme zamanı gelmişti ve ünlü mimar Daniel Burnham, üçgen ve dar bir alana inşa edeceği Flatiron Binası’nı tasarlarken Monadnock Binası’nda olduğu gibi ağır taş kullanmaktan kaçındı.
Hatalarından ders çıkaran mimar ağır taşlar yerine çelik iskelet sistemini tercih etti ve bu sadece binanın daha hafif olmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda daha yüksek ve daha ince yapılar inşa etmenin önünü açtı.
Burnham’ın çığır açan bu tekniği New York’un gökdelen çağına geçişinde önemli bir dönüm noktası oldu.
Flatiron Binası ise New York’un simgelerinden biri haline geldi.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: